14 Ocak 2011 Cuma

Risale-i Nur Ekseninde Bir Estetik Anlayışı


İRFAN KÜLYUTMAZ


Taha Çağlaroğlu'nun hazırladığı Risale-i Nur Estetiği: Aşkın Güzellik isimli çalışma Risale-i Nur-estetik ilişkisi üzerine bir yol haritası niteliğinde. Kitapta, hayat yolculukları hem Risale-i Nur'la hem de düşünce ve sanatla kesişen isimlerle konu üzerine yapılan bir soruşturma da yer alıyor.

RİSALE-İ NUR ESTETİĞİ: AŞKIN GÜZELLİK, TAHA ÇAĞLAROĞLU, ETKİLEŞİM YAYINLARI, 272 SAYFA, 12 TL

Âlemlerin Rabbi, Kur'ân-ı Hakîm'inde kendisini ‘Esmâü'l-Hüsnâ'sı ile tanıtır. O, bütün hamdlerin O'na mahsus olduğu, bütün ‘güzel isimler' O'nun olan Zât-ı Zülcelâl'dir. Bu Kur'ânî tarif, insana hayatı boyu rehberlik edecek iki kanadın tarifi niteliğindedir. İnsan, ancak bu iki kanadı beraberce harekete geçirebildiğinde hakikat semalarında salimen yol alabilir. ‘Esmâ' yani ‘isimler' ifadesi aklî ve fikrî bir sürecin, bir düşünce yolculuğunun ifadesi iken, ‘Hüsnâ' ifadesi güzelliğe olan atfıyla kalbî ve duygusal bir yolculuğa işaret eder. Bu iki kelimenin Kur'ân'da ayrılmaz bir bütün olarak beraberce zikredilmesi ise hakikat yolculuğunda düşünce ve sanat, marifet ve estetik boyutunun beraberce var olması gerektiğini insana düşündürür.

Bediüzzaman'ın kolay anlaşılır ama bir o kadar derin “Güzel gören güzel düşünür” sözü, bu Kur'ânî terkip dikkate alınınca asıl derinliğine kavuşuyor. Onun her gün öğle, akşam ve yatsı namazlarında yaptığı ‘esmâü'l-hüsna' münacatının ‘Yâ Cemîl' diye başlaması da... Sabah ve ikindi namazlarında okumayı itiyad edindiği esmâ tesbihatının yine güzellik ile birebir ilgili ‘Rahîm' ve ‘Kerîm' isimleriyle başladığını da hatırlayalım.

Bediüzzaman'ın kâinata bakışı

Hayata bütün güzel isimler O'nun olan Âlemlerin Rabbi adına bakan, çirkin görünen şeylerin bile ‘iç yüzünde, derununda' nice güzellikler gören, öyle ki yazdığı Hastalar Risalesi'nde hastalığı dahi ‘Cemîl' isminin bir cilvesi olarak okuyan Bediüzzaman'ın kâinata bakışındaki, insanı ve fıtratı yorumlayışındaki estetik vurgu okuyanların dikkatini nicedir çekiyor olmakla birlikte, bu konuda bir kitap bugüne kadar kaleme alınmış değildi.

Risale-i Nur'dan aldığı ilhamı açıkyüreklilikle ifade edegelen incelikli şair ve edebiyatçı Taha Çağlaroğlu'nun imzasıyla yayımlanan Risale-i Nur Estetiği: Aşkın Güzellik isimli kitap, bu bakımdan bir ilk. Risale-i Nur Estetiği, Etkileşim Yayınları'nın “Bediüzzaman’ın 50. Vefat Yıldönümüne Armağan” olarak yayımladığı kitaplardan.

Daha önce hazırladığı Yeni Şiir Antolojisi'nin yanı sıra Güzeleylem ve Yürek Sorgusu isimli deneme kitaplarıyla tanıdığımız Çağlaroğlu, Risale-i Nur Estetiği'ni üç bölüm olarak tasarlamış. “Edebiyatımızda Risale-i Nur” konulu bir giriş bölümünün ardından, Risale-i Nur estetiği üzerine bir yol haritası niteliğinde ikinci bölüm karşımıza çıkıyor. Üçüncü bölüm ise Risale-i Nur estetiği üzerine, hayat yolculukları hem Risale-i Nur'la, hem de düşünce ve sanatla kesişen isimlerle yapılan bir ‘soruşturma' niteliğinde. Böylece Çağlaroğlu, Risale-i Nur Estetiği'ni kendine özel bir konu olmaktan çıkarıp, bu konuda daha geniş bir müzakerenin kanallarını açma gibi bir sorumluluğu üstlenmiş.

Kitap, her üç bölümüyle de dikkat uyandırıyor. Birinci bölümde özellikle Rasim Özdenören'le Risale-i Nur ve edebiyat ilişkisi üzerine yapılan görüşmeden aktarılan notlar, yeni müzakerelere kapı açıcı nitelikte. Özellikle de Risale-i Nur ile edebiyatı yaklaştırmaktan ve yakınlaştırmaktan uzak duranlar açısından. Risale-i Nur'dan bir şekilde beslenmiş edebiyatçılarımıza dair açıklamalar da bu bakımdan dikkat çekici.

Yazarın Risale-i Nur'u ‘estetik bir ruh haritası' olarak tanımladığı ikinci bölüm ise Risale-i Nur-estetik, Risale-i Nur-edebiyat ilişkisi üzerine Taha Çağlaroğlu'nun bir manifestosu niteliğinde. Bu bölümün giriş paragrafından bir alıntı, bunu hissettirmek için herhalde kifayet eder: “Hakikati ve güzelliği aramak, ifadelendirmek için yola koyulan sanatçı, Allah'ın nurunun gölgesi olan varlık âleminin ortasında ışıyan sanatının gerçek manada mevcut olmadığını, yalnızca bir ayna olduğunu ayrımsadığı oranda sonsuza doğru açılım gerçekleştirir. Kendisini uyaran hayret ruhsal bir ahenk kurdukça, sanatçı eseriyle birlikte aradan çıkar, perde değil ayna olur. Bu anlamda, insanın sanatı gerçek anlamda yoktur. Yaratılan, yaratamaz.”

İlgili bölümde, bu cümlelerden sonra, Bediüzzaman'dan hareketle ‘esmâ-i hüsnâ' ve ‘ubudiyet' merkezli bir sanat ve estetik teorisinin imkânlarına dair ufuk açıcı tahliller sunuyor Çağlaroğlu.

Kitabın üçüncü bölümündeki soruşturmada Prof. Dr. Mahmut Kaplan ve Prof. Dr. Himmet Uç gibi edebiyat profesörlerimizin yanı sıra Arif Ay, Suad Alkan, Kâmil Yeşil gibi şairlerimizin, Sadık Yalsızuçanlar ve Cihan Aktaş gibi hikayecilerimizin ve Risale-i Nur üzerine çalışmalarıyla tanıdığımız başka isimlerin Risale-i Nur estetiği üzerine görüşlerini okuma imkânı buluyoruz. Yirmi ismin düşüncelerini ifade ettiği bu soruşturma kapsamında verilen cevapların büyük çoğunluğu dikkat uyandırıcı, konuyla ilgili daha geniş bir müzakerenin zeminini hazırlayıcı nitelikte. Bu yirmi isim içinde Cahit Külekçi'nin getirdiği kısa açıklamada ise ‘nobran' bir üslup gördüğümü belirtmeliyim. Çağlaroğlu’nun soruşturmaya katılan her ismin görüşüne kitapta yer verme olgunluğunu gösterdiği anlaşılıyor, ama Külekçi'nin cümleleri ‘Risale-i Nur estetiği' üzerine bir kitaba yakışmamış. Ne Bediüzzaman, ne talebeleri, ne de bu konu ve soruşturma “Risalelere bakarak kağnı bile yapamazsınız” gibi “Kel alâka?” dedirten yakışıksız ‘açıklama'ları hak ediyor.

Öncü bir çalışma

Diğer 19 ismin açıklamalarını ise Risale-i Nur estetiği üzerine müzakereyi genişletmek ve geliştirmek için bir imkân olarak görüyorum. Bu açıklamalar içinde benim için en dikkat çekici olanı, Sadık Yalsızuçanlar'ın Bediüzzaman'ın ortaya koyduğu estetik anlayışı ‘marifet estetiği' veya ‘hakikat estetiği' olarak ifade etmenin daha uygun olacağına dair tespitiydi.

Sonuçta, baştan sona öğretici, düşündürücü, yeni sorulara ve müzakerelere kapı aralayıcı bir öncü kitapla karşı karşıyayız. Hem Çağlaroğlu'na, hem Etkileşim Yayınları'na vefatının 50. yılında Bediüzzaman'ın hatırasına böyle bir kitabı yayın hayatımıza kazandırdıkları için teşekkür ediyoruz.

Bir öncü çalışma olarak Risale-i Nur Estetiği'nde eksikler yok değil. Ama ‘ilk yapıp en mükemmel yapma'nın Peygamber Aleyhissalâtu Vesselam’a has bir mucize olduğunu yine Bediüzzaman'ın Âyetü'l-Kübra'sında geçen bir ifade dolayısıyla biliyoruz. Taha Çağlaroğlu'nun bu öncü çalışması, bu konuda çok daha geniş ve derin çalışmaların ortaya çıkmasına vesile olacaktır ümidindeyiz.


Resim: flickr.com

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails

En çok ilgi görenler

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı