17 Ağustos 2012 Cuma

SEVİNÇ VE KUTLAMA GÜNLERİ BAYRAMLAR

Sargon ERDEM
TDV Islam Ansiklopedisi, Cilt 5
SonPeygamber.Info Sitesi

Bayram kelimesi Arapça'da, sözlüklerde "âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü" anlamlarıyla karşılanan "îd" kelimesidir.

Kâşgarlı Mahmud'un tespitine göre kelimenin aslı Farsça bezrem/bezrâm olup "sevinç ve eğlence günü" demektir ve beyrem/bayram telaffuzu Oğuz Türklerine aittir.

Bayramlarda dikkati çeken başlıca özellik yeme içmeye fazla yer verilmesidir. Bunun sebebini sadece eğlenmeye zemin hazırlamakta aramamak gerekir. Çünkü eğlenmekle ilgisi olmayan dinî bayramlarda da yeme içmenin bayramın gereklerinden olduğu görülmektedir. Nitekim Müslümanlar için yılın her gününde oruç tutmak caiz olduğu halde bir aylık farz orucu takip eden Ramazan bayramının birinci günü ile bilhassa kurban bayramında dört gün oruç tutmak yasaklanmıştır. Yine birer dinî bay­ram sayılabilecek aşure günü ve kandil gecelerinde de özel yiyecekler (aşure çor­bası, helva, kandil simidi) yapılmakta ve komşulara dağıtılmaktadır.


İslam'dan Önceki Arap Bayramları

Câhiliye devri Araplarının bayramları hakkında yeterli derecede bilgi mevcut değildir. Ancak aralarında millî birlik bu­lunmayan ve kabileler halinde yaşayan bu devir Araplarının hep beraber kut­ladıkları bir bayramlarının olmadığı, her kabile ve şehrin kendi geleneklerine gö­re törenler tertip ettiği bilinmektedir. Her kabilenin en az bir putu ve her pu­tun da takdis edildiği muhtelif kutlama günleri vardı. Bu günlerde ayrıca pazar ve panayırlar kuruluyor, dinî bayramlar şiir, müzik, içki ve kadınların yer aldığı eğlencelerle birlikte kutlanıyordu. Çeşitli kabileler tarafından ortakla­şa kutlandığı söylenebilecek tek bay­ram, Hicaz bölgesinin ve özellikle Mek­ke'nin en büyük bayramı olan "hac"dır. Zilkade ayında biri Ukâz'da, diğeri Me-cenne'de olmak üzere iki panayır kurulur, bunlardan sonra Zülmecâz pa­nayırı gelir ve oradan Arafat'a çıkılırdı. Bu günlerde her türlü saldırı, zulüm ve haksızlıktan uzak durulur, en güzel kı­yafetler giyilir ve Mekkeliler tarafından uzaktan gelen "Kabe'nin misafirleri"ne ev sahipliği yapılırdı. Mek­ke yakınlarında yılda bir defa kutlanan bir bayram da Zâtü Envât bayramı idi. Zâtü Envât büyük, yeşil bir ağaçtı; Arap­lar her yıl gelirler, kılıçlarını ağacın dallarına asarlar, çevresinde tapınırlar ve kurban keserlerdi. Yine kaynakların yazdığına göre Kabe'yi tavaf edecekleri zaman da bürdelerini bu ağaca asarlar, Harem böl­gesine öylece girmek suretiyle Kabe'ye olan saygılarını gösterirlerdi. Bunlar­dan başka yılda bir defa Zemzem Kuyusu'nun etrafında tören yapılır, böyle­ce suyun bütün yıl eksilmeyeceğine ina­nılırdı.

Medinelilerin kendilerine has bir millî bayramları yoktu, İranlılardan aynen aldıkları iki ünlü Mecûsî bayramını kut­luyorlardı. Bu bayramların birincisi ilk­baharın başladığını belli eden Nevrûz, di­ğeri ise sonbaharın başlangıcı olan Mihricân bayramıydı. Medinelilerin bunlardan başka şe­hirdeki Yahudilerden ve Hıristiyanlardan aldıkları anlaşılan yevmü's-seb' (yedinci gün) ve yevmü's-sebâsib (aslı şe'ânîn) gi­bi bazı bayramları daha olduğu bilinmek­te, ancak bunları da ne şekilde kutla­dıkları ayrıntılarıyla tesbit edilememek­tedir.


İslam'da Bayramlar

İs­lâm dininde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki bayram vardır. Arapçada "îdü'l-fıtr" ve "îdü'1-adhâ" şeklinde adlandırılan her iki bayram da hicretin II. yılından iti­baren kutlanmaya başlanmıştır. Ra­mazan bayramında mü'minler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah'ın rah­metine nail olma ümidinin sevincini ta­şırlar. Kurban bayramı ise Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etmek istemesi ve İsmail'in de buna razı olması, nihayet Allah'a karşı gösterilen büyük sadaka­tin karşılığı olarak hayvan kurban edil­mesinin hatırasını taşımakta ve mü'min­ler bu günlerde kurban kesmek sure­tiyle bu iki peygamberin Allah'a karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini ya­şamaktadırlar. Ayrıca bu iki bay­ramın, İslâm toplumunun eski dönem­lerin izlerinden arınması ve müstakil bir kimliğe bürünmesinde de rol oynadığını söylemek gerekir. Nitekim Medine'ye hicret ettikten sonra, bura sâkinlerinin İran'dan alınma Nevruz ve Mihricân bay­ramlarını kutladıklarını gören Hz. Pey­gamber, "Allah sizin için o iki günü da­ha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir" (Müsned, III, 103, 235, 250; Ebû Dâvûd, "Şalât", 245; Nesâî, "Şalâtü'l-îdeyn", 1) mealindeki hadisiyle İran menşeli bu iki bayramın kutlanmasını yasaklamıştır. "Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır." (Buhârî, "îdeyn", 3; Müslim, "Edâhî", 7) mealindeki hadise dayanarak Ramazan ve Kurban bayram­larının bayram namazının kılınmasıyla başladığını söylemek mümkündür. Bu­nunla birlikte Kurban bayramına ait arefe gününün ayrı bir fazileti vardır; çün­kü haccın en önemli rüknünü oluşturan vakfe bu günde yapılmaktadır. Bir ha­diste de bayram gecelerini ihya etme­nin ayrı bir fazileti olduğu ifade edilmiş­tir (İbn Mâce, "Sıyâm", 68). Kurban bay­ramında namazdan sonra ayrıca şartla­rına sahip olan kimseler tarafından kur­ban kesilir. Müslümanlar bu günlerde birbirlerini ziyaret eder, bayramlaşır, yer, içer ve meşru bir şekilde eğlenerek günlerini neşe ile geçirmeye çalışırlar. Hz. Peygamber, "Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir." {Ebû Dâvûd, "Şavm", 50; Tir-mizî, "Savm", 59; Nesâî, "Menâsik", 195) buyurmuştur. Bu sebeple Ramazan Bay­ramının ilk günü, Kurban Bayramında da dört gün oruç tutmak Hanefîlere göre tahrîmen mekruh, Şafiî ve Hanbelîlere göre haram kabul edilmiştir. Bu konu­da Şafiî ve Hanbelîlerin görüşünü pay­laşan Mâlikîler ise Kurban Bayramının dördüncü gününde oruç tutmayı haram değil mekruh saymışlardır.

Tebrik şekli olarak ashabın birbiriyle karşılaştık­larında, "Allah bizden de sizden de ka­bul etsin" dedikleri ri­vayet edilir.


Bayram Hazırlıkları

Bayramlara önceden hazırlanılması, bu günlerde temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, dişlerin fırçalan­ması, güzel kokular sürülmesi, güler yüz­lü olunması, namazdan önce Ramazan Bayramında hurma vb. tatlı bir şey ye­nilmesi, Kurban Bayramında ise ilk ola­rak kurban etinden yenilmesi, namaza mümkünse yürüyerek gidilmesi ve dö­nüşte başka bir yolun kullanılması, çok­ça sadaka dağıtılması, fitrenin namaz­dan önce verilmesi, namaza giderken tekbir getirilmesi menduptur. Kurban bayramında farz namazlardan sonra teş­rîk tekbiri getirilmesi Hanefîlere göre vacip, Hanbelî ve Şâfiîlere göre sünnet, Mâlikilere göre ise menduptur.

Bayram günlerinde İslâmî ölçüler için­de eğlenilmesi ve bazı oyunların oynan­ması caizdir. Bir bayram günü Âişe (r.a.) ile birlikte bulunan Hz. Peygamberin ya­nında Buâs Harbi'ne ait ezgiler söyleyen iki kız çocuğuna müdahale etmek iste­yen Hz. Ebû Bekir'e Rasûlullah'ın, "Her milletin bayramı vardır, bu da bizim bay­ramımız" dediği (Buharı, "îdeyn", 3; Müs­lim, "Salâtü'l-'îdeyn", 16), yine bayram günleri mescidde mızrak kalkan oyunu oynayanları seyretmek isteyen Hz. Âişe'ye yardımcı olarak onunla beraber sey­rettiği (Buhârî, "îdeyn", 2; Müslim, "Sa-lâtü'l-'îdeyn", 17) bilinmektedir.

Bu iki bayramın dışında cuma günü­nün de Müslümanlar için haftalık bir bayram olduğunu belirtmek gerekir. Bir hadiste cuma günü için "Şüphesiz bu, Allah'ın Müslümanlara tahsis ettiği bir bayram günüdür. Cumaya gelecek kim­se yıkanmalı, varsa güzel koku sürünmelidir; ayrıca misvak kullanmanızı da tavsiye ederim." (İbn Mâce, "kâmetü's-salât", 83) denilmiştir.


Bayram Kutlamaları

Dinî ve sosyal olmak üzere iki yönü bulunan Ramazan ve Kurban bayramı kutlamaları Asr-i saâdet'te musalla adı verilen geniş bir alanda, kadınların ve genç kızların da (bk. Tirmizî, "Cuma V, 36) katıldıkları bayram namazı ile başlardı. Hz. Peygamberin, bayramların kalaba­lıkla ve büyük bir coşku içinde kutlan­masını arzu ettiği (bk. Müsned, V, 84, 85; VI, 33, 55, 72, 91, 113, 134, 143, 204, 209, 235, 409; Dârimî, "Salât", 223; Buhârî, "Ha­yız", 7, 23, "İdeyn", 12, 15, 20, 21, "Salât", 2, "Hac", 81; Müslim, "Salâtü'l-îdeyn", 11, 12, 22), hatta bu arada silahlarla ya­pılan folklorik gösterilere dahi izin ver­diği ve Mescid-i Nebevi'nin toprak ze­mini üzerinde bir grup Habeşînin oynadı­ğı mızrak-kalkan oyunlarını eşi Hz. Âişe ile birlikte seyredip Hz. Ömer'in müda­halesini de doğru bulmadığı bilinmek­tedir. Ayrıca kendisi seyretmemekle birlikte Hz. Âişe'nin yanında cariyelerin def çalıp oynamalarına da izin vermiştir. (bk. Buhârî, "îdeyn", 3; Müslim, "Salâtü'l-îdeyn", 16-20). Hz. Peygamberin Ramazan bayramla­rında musallaya çıkmadan önce hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edilmiş ve bu telakki bayramda tatlı ikramı ge­leneğini doğurmuştur.


Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails

En çok ilgi görenler

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı